Yükleniyor...
logo

Ayrılık Kaygısı ve Okula Alışma Süreci

Ayrılık Kaygısı ve Okula Alışma Süreci

Hayatımızın farklı dönemlerinde farklı ayrılıklar yaşarız fakat herkesin ilk ayrılık deneyimi aynıdır; doğumla birlikte rahim içi yaşamın sonu. Bu noktada ayrılıklar bize yeni başlangıçları da beraberinde getirir. Doğumla birlikte yaşanan ayrılık, bakım verenlerimiz ile yeni bir bağlanma sürecini de ortaya çıkarır. ‘Bağlanma’ kavramını ortaya çıkaran psikiyatrist – psikanalist John Bowlby ve Mary Ainsworth’e göre bebekler bağ kurma ihtiyacı ile doğar. Bu durumda güvenli bağlanma; bakım veren ve bebek arasındaki ‘bağ’a gönderme yapmaktadır.

Her ebeveyn ve her bebek birbirinden farklıdır; dolayısıyla bu ikili arasında kurulacak bağ da biricik ve eşsizdir. Dolayısıyla bakım verenlerin kendi sezgilerini ön plana almaları çok önemlidir. Bir birey yetiştirmek belirli ve net kurallar dizgisine indirgenmemelidir. Bir bebeği en iyi ebeveyni bilir, en iyi o tanır. O yüzden bebeğinizin bir ihtiyacı söz konusu olduğunda başvurabileceğiniz birincil danışman kendinizsinizdir.

Dünyaya bir bebek getirmek çiftler için  büyük bir değişimin başlangıcıdır. İlk olarak kimlikleri değişir; anne ve baba olurlar. Bu durum bebek için de büyük bir değişimin başlangıcını simgeler; kademeli olarak birçok ayrılığın başlangıcı gerçekleşir. Bu ilk ayrılığa adapte olmak kolay değildir. Doğumla başlayan ayrılık süreci zaman geçtikçe daha farklı ayrılıklar da getirir; memeden ayrılma, biberondan ayrılma, bezden ayrılma, evden ayrılma yani anaokuluna, ilkokula başlama gibi… Farklı dönemlerde gerçekleşen ayrılıklara uyum sağlamak hem bebek hem de ebeveyn için hiç de kolay değildir.

Hayatın doğal akışı içerisinde de ayrılık deneyimleri yaşanır. Örneğin; ebeveynlerin bebek doğduktan bir süre sonra işe dönmeleri gerekmesi veya gün içinde dışarıya çıkmaları gerektiğinde yaşanan ayrılıklar gibi… Ebeveynin bu veya benzeri bir sebepten uzaklaşması gerektiğinde ayrılık kaygısı gün yüzüne çıkar ve birçok ebeveyn yoğun duygularla baş başa kalır; endişe, suçluluk, çaresizlik ve pişmanlık. Bu noktada ebeveynler, neler yapması gerektiğine, nasıl davranması gerektiğiyle ilgili kafa karışıklığı yaşayabilirler.

Bu konu ile ilgili göz önüne almamız gereken önemli başlıklar vardır:

  1. Çocuğu yanında kendini rahat hissettiği biriyle bıraktığımızdan ve o kişinin, yokluğumuzda çocuğa iyi bakacağından emin olmak
  2. Çocuğu ayrıldığımızdan haberdar etmek
  3. Kendimize ve çocuğa, anlamlı bir şekilde vedalaşmak için zaman ve duygusal alan yaratmak
  4. Çocukla yeniden kavuştuğumuzda tüm dikkatimizi ve ilgimizi ona vererek neşeli ve güven verici bir karşılama ortamı yaratmak; onunla zaman geçirerek bağlantı duygusunu tazelemek.

Anlamlı bir şekilde nasıl vedalaşılır? Bu konu ile ilgili ebeveynlere yardımcı olacak bazı kaynaklar vardır. Örneğin; bebekler ve küçük çocuklar için ce-ee oyunu bunlardan biridir. Ce-ee oyunu, çocuğa büyük zevk verir çünkü gizlenen yüzün yarattığı anlık gerginlik, ebeveynin yüzünün yeniden ortaya çıkmasının sağladığı kocaman sevinçle çözülür, tekrar bir kavuşma anı yaşanır. Sürprizli kutu gibi oyuncaklar; bir nesneyi saklayıp çocukla birlikte aramak ve sonra onu bulduğunuzda en az çocuğunki kadar büyük bir coşkuyla şaşırıp sevinmek… Bu ve benzeri oyunlar çocukları bakım verenlerin yokluğuyla başa çıkmaya hazırlayan duygusal kasları geliştirmeye yardımcı olur.

Vedalaşmayı anlamlı hale getirmek ebeveynler tarafından zorlanılan konuların içerisinde olabilir. Bu durumun altında yatan en önemli sebep; ebeveynin psikolojik ve duygusal hazır oluşudur.  Bu alanda yaşanan zorlukların birçok nedeni olduğu gibi birçok görünümü de vardır. Örneğin; sözcük seçimleri… Ebeveynler, çocuklarıyla ilgili bir durumu ifade ederken ‘’çocukla bir olma, ayrılamama’’ meselelerini ortaya dökebilirler.

Uzmana danışmaya gelen ebeveynler çocuklarının bir sıkıntısını anlatırken; ‘’Birkaç haftadır hep geceleri kabus görerek uyanıyoruz. Her sabah okula giderken kriz geçiriyoruz.‘’ gibi cümleler kurabiliyorlar.  Bu cümlelere bakıldığında bakım veren kişinin ve çocuğun iki ayrı kişi olmalarına rağmen ‘birlik’ içerisinde ifade edildiğini görülür. Halbuki biliyoruz ki ayrışma  önce dilde başlar.

Hayatımız boyunca birçok kez ayrılık kavramı ile karşı karşıya geliriz. Doğumla başlayan bu süreç çoğalarak bizlere ve çocuklara farklı ayrılıklar getirir. Bu yazıda incelenecek olan ayrılık konusu ise okula (anaokulu, ilkokul) başlama süreciyle gelen ayrılıklar olacak.

Okula başlama ebeveynler kadar çocuklar için de yeni bir sürecin başlangıcıdır. Okulla birlikte çocukların ilk evden ayrılma deneyimi ortaya çıkar. Ebeveynlerin bu süreçte ön plana almaları gereken ilk konu; çocuklarının okula başlama süreciyle ilgili kendi duyguları ve düşünceleridir. Çocuklar okula başlamak ve ayrılma ile ilgili kendilerini hazır hissetseler bile ebeveynlerinin yoğun kaygısını, endişesini ve çaresizliğini görüp bu duyguları kendileri de deneyimlemeye başlayabiliyorlar. Bu sebeple önce yetişkin olarak ebeveynin kendi duygularına ve düşüncelerine ışık tutması çok önemlidir.

Diğer nokta ise; çocuğun hazır olup olmama durumunu değerlendirmektir. Her çocuk birbirinden farklıdır ve biriciktir. Bu sebeple her çocuk mizaç, aile ilişkileri ve geçmişi çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bir çocuk okula gitmek istemediğinde ailelerin ilk düşüncesi ‘Çocuğumu okula gitmeye nasıl ikna edebilirim?‘ olabiliyor. Ancak ön planda olması gereken ilk durum, çocuğun okula gitmek istememe nedeni ve çocuğun okul ile ilgili duyguları olmalıdır. Meselenin altında yatan duyguları ortaya çıkarmak ya da anlamaya çalışmak hem çocuk hem de bu süreç için çok önemli olacaktır.

Çocuklarla duyguları hakkında iletişim kurarken de dikkat edilmesi gereken hususlar vardır: konuşmalar monolog şeklinde değil diyalog halinde olmalıdır. Diyalog kurmak önemlidir çünkü çocuğa duygularını ifade edecek alanı verecektir. Örneğin; ‘Böyle olduğunda ne hissediyorsun? O gün arkadaşına ne söylemek isterdin?‘ gibi sorular sorulabilir. Böylelikle çocuk, kendi duygusunu veya düşüncesini ifade edebilecek bir alana sahip olacaktır. Ancak çocuğun duygusunu ifade edecek alana sahip olması kadar o duyguyu kapsayacak bir ebeveyne de ihtiyacı olduğu unutulmamalıdır. Çocuk, yaşadığı bir durumu anlattığında onu rahatlatma amacıyla konuya önemsizmiş gibi yaklaşılmaması gerekir.  Örneğin; ‘’Buna mı üzüldün, üzülecek bir şey yok, buna kızılır mı hiç‘’ gibi duyguları geçiştiren, değersizleştiren cümleler kurmaktan kaçınmak gerekir.

Okula alışmayla ilgili diğer nokta ise; çocuğun okuldan geldikten sonraki süreçte ortaya çıkar. Çocuklar okuldan geldikten sonra ebeveynleri onları büyük bir heyecanla karşılayıp o gün ile ilgili hemen bilgi almak isteyebilirler. Bu durum çocukların çoğu zaman hoşlandıkları bir şey değildir. Alan açmak kavramı burada da ön plana çıkar. Çocuğunuzun gün içinde neler yaptığını merak etmeniz anlaşılır bir durum olsa da kapıdan girer girmez yöneltilen ‘Neler yaptın okulda? Sevdin mi arkadaşlarını? Bahçede oyun oynadın mı? Sınıfta parmak kaldırdın mı?‘ gibi yoğun ve arka arkaya sorulan sorular çocuklar için pek hoş bir an değildir. Bu deneyim yetişkinler açısından da düşünülebilir. Yoğun bir günün ardından eve geldiğimizde ilk ihtiyacımız olan şey soru yağmuruna cevaplar vermek yerine biz hazır olduğumuzda günün detaylarını ve duygularımızı paylaşabileceğimiz bir alana sahip olmaktır. Dolayısıyla çocuklara da kendi deneyimlerini paylaşabilecekleri alanı, zamanı ve kapsayıcılığı sunmak çok değerlidir. 

Çocuklar okula gitmek ile ilgili zorlandığında ebeveynlerin yaslanabileceği bir kaynak daha vardır; çocuğun yaşadığı duyguya eş olarak ebeveynlerin kendi çocukluk deneyimlerini paylaşması. Ebeveynlerin çocukken yaşadıkları kaygıları, korkuları ve heyecanları duymak çocuklara iyi gelen şeylerden biridir. Bu durum çocuğun duygusal anlamda anlaşıldığını hissettirirken aynı zamanda yaşanan kaygıların da normal olduğuyla ilgili mesajlar verir. 

Unutulmamalıdır ki hayatınıza yeni gelen her başlangıç alışma dönemini de beraberinde getirir. Hayatınızda açılacak bu yeni süreç için hem kendinize hem de çocuğunuza zaman vermek çok önemli olacaktır. 
 

KAYNAKÇA 
1-  Demiröğen , E., İmeryüz , Ş., Liebermann , A., Micotti , S., Pratt , R. ve Sanchez , S.  (2020) Çocuk Psikanalizi Yıllığı 2020 : Ebeveynlerle Psikanalitik Çalışma. 2020.

Klinik Psikolog Zeynep Tuana Akarsu

Paylaş
badge Onaylanmış İçerik

Verdiğimiz Bilgilere Güvenebilirsiniz

Bu içerik 360 Sağlık Tıbbi Yayın Kurulu tarafından onaylanmıştır. Tıbbi Yayın Kurulumuz, sağlık alanında güvenilir bilgiye erişim sağlamak amacıyla oluşturulmuş deneyimli doktor ve araştırmacılardan oluşan bir ekiptir.
Son güncelleme tarihi: 19.10.2024